26 Nisan 2008 Cumartesi

"Gittiğin yerler nasıl, bilinmez güzelim.
Buralar aynı o günden beri.."

...

Birbiriyle alakasız uzun cümleleri bir araya getirip onları bir bütünmüş gibi göstermekte üstüme yok. Hayatımda yaşadığım farklı olayları da 18-25 yaş kategorisine sokabiliyorum bu yüzden. 18'den önceki yaş aralığı bana ait değilmiş gibi.. Milattır halbuki 18 ama kimse bilmez bunu. İkinci milattayım şimdi de..

Takvim yaprakları düştükçe beynim avuçlarıma dökülüyor pul pul ve bu haldeyken düşünüp karar vermekte zorlanıyorum çoktan seçmeli sorular bütünü olan yaşantımı puanlarken.. Sınıfta kalmak içten bile değilken, biriken kanaat notlarım ortalamamı yükseltiyor ansızın. Hayatta kalmak sınıfta kalmakla eş değer olmuş, ölmek de ödül gibi..

Ne zamandır sudaki yansımama bakmıyorum ben, iliklerime kadar ıslanmıyorum. Kendime bakabildiğim tek yer aynalar ama orda da bi' yabancıdan başkası yok!

"Bugünlerde kendimden olabildiğince uzak duruyorum. Özlediğim şey ise sadece kendim değil, kendim kadar uzak durduğum herşey." iken; gecenin koynunda uyumaktan da öteye gitmek, silip yok etmek herşeyi, bir anda pat diye düşürüvermek avuçlarımdaki mutluluğu.. geliyor aklıma. Sırası mı şimdi? Zaten deli dediklerim delirtmedi mi hep beni?

Bazen diyorum ki yükselsem Anadolu yarımadası gibi, yükselip en tepeden baksam şöyle, neler oluyor neler dönüyor dünyamda? Ama bende iskandinav kanı var galiba. Ne kadar dibe çökmüşüm omzumdaki buzullardan. Yaşasın küresel ısınma!! İroniden kim ölmüş.

Onarabildiğin kadar onar demiş çiçekleri bahçevan. Bana bırakmış işi. E haklı adam. Onun işi çiçekleri budamak ne de olsa. Plastik bunlar nasıl budansın. Onarılır en fazla.

Hadi kal sağlıcakla..



Bilge.

Hiç yorum yok: